Bu Blogda Ara

3 Kasım 2011 Perşembe

halloween

Cadılar Bayramı 31 Ekim de kutlanan, çoğunlukla çocukların kostüm giyerek kapı kapı dolaşıp şeker, meyve ve diğer hediyeler aldığı bayramdır. Bu klasik anlayışın yanı sıra; birçok değişik Cadılar Bayramı aktiviteleri de vardır. Kostüm partileri, korku filmleri izlemek, "perili" evlere gitmek ve diğer sonbahar aktiviteleri gibi.Bir Pagan festivali olarak İngiltere'de İrlandalılar, İskoçlar ve Galliler tarafından kutlanılmaya başlanmış; 19'uncu yüzyılda bu gelenek Kuzey Amerika'ya göçenler tarafından da devam etmiştir.
Batı Dünyası; 20'inci yüzyılda Cadılar Bayramı'nı bir Amerikan popüler kültürü olarak tanımıştır.
Cadılar Bayramı genelde Batı dünyası ülkelerinde kutlanır. Ancak popülaritesi Türkiye gibi ülkeleri de etkilemiştir.
Cadılar Bayramı aktiviteleri
Cadılar Bayramı'nın sembolü gülen bir balkabağıdır; bunun için de bir balkabağının içi boşaltılarak gülen bir surat şeklinde kesildikten sonra içinde bir mum yakılarak şeytani bir surat gösterilmeye çalışılır.
En yaygın olarak tüketilen şekerleme, elma şekeridir. Bundan farklı olarak tüm şekerlemeler de kullanılır. Çocuklar korkunç kıyafetler giyerek kapı kapı gezerler ve şeker toplarlar.
Muhafazakar (genellikle Katolik) Hıristiyanlar genelde Cadılar Bayramı'nı kutlamazlar ve yanlış bulurlar.Cadilar bayrami aslinda hiristayan bayrami degil pagan bayramidir.
Tarihçesi:
Cadılar Bayramının kökeni aslen Samhain olarak bilinen kadim Kelt Festivalidir.Samhain Festivali hasat mevsiminin bitişini kutlamak için gerçekleştirilir. Geleneksel olarak,festival kadim Paganlar tarafından kış için malzemelerin ve malların hazırlanması için kullanılırdı. Eski Gaeller şimdi Cadılar Bayramı olarak bilinen 31 Ekim'in yaşayanlar ve ölüler dünyası arasında bir bağ yarattığına inanırlardı. Ölüler kötü niyetli ve tehlikeli kabul edilir, yaşanılan sorunlardan hastalıklardan ve kötü hasattan onlar sorumlu tutulurdu. Festivalde ateşler yakılır, genellikle kış için öldürülen hayvanların kemikleri bu ateşlerde yakılırdı. Raufun ruhları taklit edebilmek için maskeler ve kostümler giyilirdi.Zamanla Hristiyanlığa adapte edilmiş, Azizler Günü'nün arifesi olarak kabul edilmiş, Pagan kökleri unutturulmaya çalışılmıştır.

Artık Türkiye'de de  eğlence amacıyla kutlanılmaya başlanmış ve Ekim'in son haftası konsept partiler  yapılarak ,katılanların eğlenceli zaman geçirmesi amaçlanmaktadır,ben de bu partilerden birindeydim,Alman Bayern kızı  oldum,bir gece için bile olsa başka bir kimliğe bürünmek eğlenceliydi.

31 Ekim 2011 Pazartesi

1 litre atık yağ = 1 bez çanta

  Bu sabah bir anons sesi duydum ve duyduklarım beni gerçekten çok mutlu etti, Karşıyaka Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü,kullanılmış bitkisel yağların geri dönüşümü için yeni bir çalışma başlatmış,kullanılmış kızartma yağlarını getiren herkese geri dönüşümlü çanta ve file hediye edecekler.
 
Daha önce bu çalışma evlerden yağ toplayarak yapılıyordu fakat iştirak sınırlıydı,çünkü kızartma yağını kullandıktan sonra ,şişelere doldurmak zahmetli olduğu için lavaboya boşaltmak daha kolay geliyordu,fakat maalesef 1 litre kızartma yağı atık su hattına karıştığı takdirde bir milyon litre yeraltı suyu kirleniyor,bu konuda haklı bilinçlendirmek adına stand çalışması gerçekleşecek.
1 Kasım Salı günü saat:10.30- 12.30 arasında Bostanlı Balıkçı Parkı’nda 4 Kasım Cuma günü ise yine aynı saatlerde Metro önü Karşıyaka Çarşı girişinde atık yağlar alınacak.
Çevre ve insan sağlığı için son derece önemli bu etkinliğe, ben de önceden biriktirdiğim yarım 2 litre atık yağ ile katılacağım.

22 Eylül 2011 Perşembe

galat-ı meşru...

    Galat-ı meşru yıllardır yanlış kullanıla  kullanıla,artık yanlış  kullanımı doğru kabul edilen kelimelere ve cümlelere  denir.Bu  aslında yazım kurallarına ve düzgün konuşmaya önem veren kişilerin sinirlerini bozan bir durumdur.Eşimin işi gereği  tıbbi kelimelere  aşinayım ve  eşim bunları  doğru kullandığı  için '' aaa  o kelimenin  doğrusu  bu muydu'' dediğim çok oldu..Mesela  Kortizol,ben dahil çoğu kişi bu hormonun  Kortizon olduğunu  sanar,Gangren;ilk duyduğumda çok gülmüştüm,kangren diye  bildiğim bu kelimenin Konya'lı  biri  tarafından  söylenmiş şekli gibiydi... Herkes tarafından Sezeryan  olarak bilinen işlem aslında Sezaryen'dir.
    Gelelim en sinir bozucu  olanlara...Parantez içinde yazılı olanlar doğru  olanlar...

nüans farkı(ya nüans ya da fark)
miladı dolmak(miadı  dolmak)
garipten seslen(gaybden  sesler)
beynelminel(beynelmilel)
göz var nizam var(göz var i'zan var)
muhattap(muhatab)
koşmaktan,çalışmaktan vb bi hal olmak(bihal olmak yani bitkin olmak)
şarz(şarj)
panik olmak(paniğe kapılmak)
harfiyat(hafriyat)
nam-ı  değer(nam-ı diğer)
antrparantez(antiparantez-yanlışlık içinde gizli  üstelik)
full dolu :)

Bir de çeşitli dillerden Türkçe'ye  geçmiş fakat kullanımı farklı olan kelimeler var..Bunları  alıntı yaptım,aynı zamanda ben de öğrenmiş oldum..


ANGUT:
BİR ÇEŞİT KUŞ TÜRÜDÜR ANGUT KUŞU'NUN EŞİ ÖLDÜĞÜ ZAMAN (YANINA O ANDA BAŞKA BİR YIRTICI HAYVAN VEYA BİR İNSAN GELSE DAHİ) GÖZLERİNİ BİR DAKİKA BİLE EŞİNİN ÖLÜSÜNÜN ÜSTÜNDEN AYIRMADAN O DA ÖLENE KADAR ONUN BAŞ UCUNDA BEKLER...

DANGALAK:
GERÇEK ANLAMI 'GEREKSİZ KONUŞAN KİŞİ'DİR


DENYO:
DELİBOZUK, DENGESİZ GİBİ ANLAMLARININ YANI SIRA ORTAOYUNDA MAHALLENİN APTALI DİYE KULLANILIR. BİR DİĞER ANLAMI İSE EMANETTİR

YAVŞAK:
BİT YAVRUSU, SİRKE DEMEKTİR

DÜRZİ:
SURİYE'NİN HAVRAN BÖLGESİNDE, LÜBNAN'IN BAZI BÖLGELERİNDE VE BURALARA YAKIN BÖLGELERDE YAŞAYAN VE KENDİLERİNE ÖZGÜ MEZHEPLERİ OLAN BİR TOPLULUK.

YOSMA:
ŞEN, GÜZEL KADIN

UKALA:
ARAPÇADAN DİLİMİZE GEÇMİŞ AMA BU DİLDE VE PEK ÇOK OSMANLICA METİNDE "AKILLILAR" DEMEK.

KAHPE:
ARAPÇADAN DİLİMİZE GİRER VE ETİMOLOJİK OLARAK ÖKSÜRME KELİMESİ İLE İLGİLİ. BU BAYANLAR YERLERİNİ GECE KARANLIĞINDA ÖKSÜREREK BELLİ EDERLERMİŞ. TÜRKÇE’DEKİ ANLAMI AHLAKSIZ KADINDIR.

GARSON:
FRANSIZCADA OĞLAN, GENÇ ÇOCUK DEMEK. MUHTEMELEN SERVİS YAPAN ÇOCUKLARA ZAMANINDA FRANSIZLAR "OĞLUM" VEYA "GENÇ, BİR BAKSANA" DEDİKLERİ İÇİN TÜRKÇE’YE DE SERVİS ELEMANI MANASIYLA GEÇMİŞ

İSTERİK:
"HİSTERİ" NÖBETLERİNE TUTULAN KİŞİNİN ALDIĞI SIFATTIR. DUYU BOZUKLUKLARI, TÜRLÜ RUH KARIŞIKLIKLARI, ÇIRPINMA, KASILMALAR VE BAZEN İNMELERLE KENDİNİ GÖSTEREN BİR SİNİR BOZUKLUĞUDUR. OYSA TÜRKÇE'DE "İSTEME" İLE BAĞ KURULMASI VE "BİR ŞEYİ ÇOK İSTEYEN" ANLAMINDA KULLANILMASI ÇOK YAYGINDIR. HATTA BAZEN, "İSTERİK KADIN" LAFI OLDUKÇA AŞAĞILAYICI BİR MANTIKLA KULLANILIR.

KARYOLA:
BİZDE GENELDE YATAĞIN ÜZERİNE SERİLDİĞİ, GENELDE METALDEN YAPILAN AYAKLI MOBİLYA ANLAMINA GELİYOR. OYSA GERÇEK ANLAMI "EL ARABASI"DIR

SERBEST:
GERÇEK ANLAMI "BAŞI BAĞLI"DIR (SER: BAŞ, BEST: BAĞLI). ANCAK BİZDE TAM TERSİ ANLAMINDA KULLANILIYOR.

PUŞT:
FARSÇA'DA "ARKA, KIÇ" ANLAMINA GELİYOR.

SIPA:
ABAZACA'DA "SPAU" "ÇOCUK, YAVRU" DEMEKTİR. BİZDE İSE EŞEK YAVRUSU... ARAPÇA'DA DA BENZER BİÇİMDE "SABİ, SİBYAN" "ÇOCUK" ANLAMINDADIR.

KALTAK:
ÜZERİ MEŞİN, HALI VB. ŞEYLERLE KAPLANMAMIŞ OLAN EYERİN TAHTA
BÖLÜMÜ


TUVALET:
YALNIZ BİZİM DİLİMİZDE DEĞİL, BİRKAÇ DİLDE DAHA "HELA"YA VERİLEN İSİM... ASLI, FRANSIZCA "TOİLETTE"TİR VE "TEMİZLİK" ANLAMINA GELİR.

21 Eylül 2011 Çarşamba

Illuminati'den sonra İLGUMİNATİ :)








  Son birkaç gündür Illuminati tarikatıyla ilgili araştırma yapıyorum ve  bulduğum ilginç şeyleri eşim Aykut'la paylaşıyorum,o da gün içinde bana  mesaj gönderip ilginç bir şeyler bulduysan  gönder diyordu,,karşılıklı  paylaşımlar  yaparken akşam üstü  telefon çaldı,,''çabuk Facebook'u aç,çok önemli belgeler buldum,Illuminati'den başka tarikatlar da varmış ''deyince,hemen açtım  ve  kahkahadan  resmen yarıldım..
  Eşim ve ince bir mizah anlayışı olan arkadaşımız Soner bana  bir sürpriz hazırlamışlar.Koskoca adamlar üşenmemiş  kılıktan kılığa  girmişler,çok da  uğraşmışlar...Eşim de Soner de  Veteriner Hekim,Kliniğimiz'in adı da İlgi,,bu yüzden bu yeni tarikatın adını İLGUMİNATİ   koymuşlar...   Ben çok beğendim,umarım sizin de hoşunuza gider..
 

17 Eylül 2011 Cumartesi

bir sepet kedi...

aura

   Aura,İspanyolca'da bu kelime''hava'' anlamına gelir ve parapsikolojide canlı veya  cansız her varlığın enerji düzeyini gösteren renklere  verilen addır.Canlı varlıklarda görülen aura,o canlının fiziksel ve ruhsal durumuna göre renk,şekil ve boyut değiştirir.Küçük bir alıştırmayla  her insan auraları görebilir  fakat bazı insanlar  doğuştan gelen bir yetenekle,herhangibir çalışmaya  ihtiyaç duymadan bu renkleri algılayabilirler.İnsanların,bitkilerin aurası değişken,,cansız varlıklarınki sabittir..Kirliyan adında bir Rus fotografçı,geliştirdiği bir yöntemle auraların fotografını çekmiştir.

  İyi hisseden kişilerin auraları genişler,o yüzden bu kişilerle fizikse temas kurduğumuzda ya da  sarıldığımızda auralarımız birleşir  ve  birbiriye  etkileşir,o yüzden iyi hisseden kişilerin yanında olduğumuz zaman,daha  iyi hissederiz.Aslında tüm insanlar  birbirlerinin auralarını gözle görmeseler de telepatik olarak algılarlar,bu da beyinde çözümlenir ve o insana  karşı fikir ve yargı oluşturmamızı sağlar,bazı insanları görür  görmez çok sevip,bazılarınaysa asla ısınamamamızın sebebi auralarının bizle uyumlu olmamasıdır.

   Aura ,bedeni  ortalama 3 cm sarar,beyaz bir fonun önünde durduğumuzda  daha kolay  görülebilir..Eğer kişi bir organını kaybetmişse bile aurasında o organ var  gibi görünür.Eterik beden üzerinde üstüste dizili olarak toplam yedi tane renk kuşağı vardır.Bunlardan ilk 4tanesi ,fiziksel,ruhsal,zhinsel bedenleri ve hayal gücünü,5.kuşak ruh,6.ve 7. de kozmik enerjiyi anlatır.İlk 4 tanesi çalışma yapılırsa rahatlıkla görülür.Açık parlak renkler,mutlu bir ruh halini,yeteneği,yüksek hayal gücünü,bereketi temsil ederken,bulanık,koyu ve monoton renkler depresyonu,ruh dünyasının karışıklığını,konsantrasyon bozukluğunu,geçmişten gelen olumsuzlukları,korkuları  temsil eder.

Epilepsi hastaları ve auralı migren hastaları,zihinsel olarak farklı bir bilinç seviyesine geçtikleri için kriz öncesi auraları görebilirler.Temel aura renkleri şu şekildedir..

1- KIRMIZI:saldırganlık,hastalıklı bir aşk gibi olumsuz duygular..
2- TURUNCU:aurada doğurganlığı temsil eder,dişi üreme organlarının rengidir,uyum ve işbirliği rengidir.
3- SARI:yaratıcık ve parlak fikirler..
3- YEŞİL:şifa,iyileştirme gücü,yardımseverlik.(benim taban auramın rengi bu)
4- MAVİ:değişkenlik,güvenilmezlik,ikiyüzlülük..(tonları var tabii yeşile ve turkuaza doğru açıldıkça etkisi azalır)
5- ÇİVİT MAVİSİ:yada gece  mavisi,başkalarına karşı sorumluluk,aileye aşırı bağlılık,sıkışmış bir alt benlik..
6- MOR:genellikle dindar insanlarda görülür,adanmışlık,bağlanma vs.aynı zamanda menekşe moru entellektüel gelişme  demektir..
7- GÜMÜŞ:idealizm,sabit fikirlilik,geleneksellik..
8 -ALTIN:bu aura rengi nadiren görülür,azizler,ermişler ve manevi olgunluğa ulaşmış insanlarda görülür.
9- PEMBE:maddi güç,büyük istekler,zenginlik..maddi başarıya ulaşmış insanlarda görünür.
10-BRONZ:insanlığa ve doğaya yardım,hümanizm,merhamet.
11-BEYAZ:bu renk de bebeklerde,hayvanlarda,akli dengesi olmayanlarda,bitkilerde  görülür..

                                                                               Yeşim Çokoğullu

16 Eylül 2011 Cuma

İlluminati Tarikatı


Dün gece sonundan da olsa Neşter programını yakaladım ve Dan Brown'ı kitaplarından tanıdığım İlluminati  tarikatının adını duyunca dikkatimi çekti,programda  İlluminati üyesi olan ünlülerden bahsediyordu,bu ünlüler İlluminati'nin sembolu olan tek göz ve piramiti simgeleyen bazı fotoğraflar çektiriyorlar ve konserlerinde de bu simgesel işaretleri kullanıyorlardı.Fotoğraflarını paylaşacağım fakat öncelikle İlluminati 'den biraz bahsedeyim.

  İlluminati,dünya üzerindeki tüm dinlere karşı duran,bir nevi (sembolik olarak)şeytana tapan,dünyadaki coğrafi sınırları gözetmeksizin,tek millet,tek inanış felsefesini kurmaya  çalışan bir yeraltı örgütü.İlluminati Latince,aydınlanmak demek,kuruluşu 1776'ya dayanır,İlluminati'ye  sadece güçlü insanlar kabul edilir.Bazı kaynaklara göre dünyayı İlluminati'nin yönettiği söylenir,hatta Amerikan dolarının üstünde bir piramit,üzerinde tek göz ve Roma rakamıyla 1776 -MDCCLXXVI yazar.Aynı zamanda Novus Ordo Seclorum yani Latince ''yeni dünya düzeni '' yazar.Bu tarikatın şarkıcı  üyelerinin çoğunun şarkılarında da ''new world order'' kelimesi geçer. Dolar üzerindeki piramit hiyerarşik sırayı simgeler,göz de her yerde sizi gözlüyoruz demektir.

15 Eylül 2011 Perşembe

Dişi enerjinin dönemi başlıyor


Erkek egemen toplumlarda, kadınların erdemleri hiçe sayılmaya başlanmış; savaş, rekabet, hırs ve para öne çıkmıştı. Ama artık yeniden, dişi enerjinin aktive olma zamanı geldi
Rivayet o ki, 2012 yılına doğru artık enerjiler değişecek. Dişi enerji biraz daha ön plana çıkacak. Eril enerji geri plana çekilecek. Yani kadınlar biraz daha iyi ve aktif bir konuma geçebilir. Ama sakın yanlış anlamayın, dişi enerji hem kadınlarda hem de erkeklerde var olan bir şey. Önemli olan, bugüne kadar dengede olmayan bir şeyi dengeye getirmek üzere çalışıyor olacağımız. Aslında belki de hayat kocaman bir döngüden ibaret. Bundan 10 bin yıl önce anaerkil bir toplumda yaşıyorduk. Dişi enerji ön plandaydı. Kadınlar onurlandırılıyordu. Sonra birdenbire tuhaf bir değişim oldu. Tam 5 bin yıl önce barbar, göçmen ve savaşçı bir kavim, anaerkil topluluğu önce böldü, sonra yok etti. Var olan yerleşik ve çiftçi bir toplumun kültürünü usul usul kendi istediği gibi değiştirdi. Çünkü savaşması gerekiyordu. Hayvancılıkla uğraşmak ve göçebe bir toplum olmak erkek gücü gerektiriyordu. Kadınlar ikinci hatta üçüncü sınıf insan olarak görülmeye başlanmıştı.

KUTSAL EVLİLİK
Bu kez eril enerjinin ön plana çıkma serüveni başladı. Anaerkil toplum huzurluydu. Herkes birbirine yardım ediyordu. Savaşmak akıllarının ucundan bile geçmiyordu. Doğal şifa yöntemleri aktif olarak kullanılıyordu. Küçük topluluklar halinde yaşıyorlardı. Herkes ürününü toplayarak ortak bir ambarda biriktiriyordu. Ve ihtiyacı olan herkes aynı yerden beslenebiliyordu. Cinsellik çok daha düzgündü. Bir kadının bedensel, ruhsal, zihinsel ve duygusal olarak doyurulması çok önemseniyordu. Çünkü aslında kadınların mutlu ve huzurlu olduğu bir toplumda, iklimin mükemmel olacağına, toprağın bereketinin artacağına inanılırdı. Hatta o devrin kadınlarından en bilge olanı, en bilge erkekle evlendirilirdi. Buna kutsal evlilik denirdi. Ve eğer yörenin ikliminde peş peşe problemler yaşanmışsa, toprak bereketini kaybetmişse, bilge kadına hâlâ mutlu olup olmadığı sorulurdu. Eğer değilse, muhakkak bilge kadının eş değiştirmesine izin verilirdi. İşte böyle bir toplumdan kadının baskılandığı, değersizleştirildiği bir düzene geçildi. Bir anda savaşlar başladı. Güvenlik problemleri olduğu için küçük ve savunmasız topluluklar, etraftaki güçlü beyliklerle birleşmeye başladı. Barbar toplulukların saldırılarından korunabilmek için kaleler inşa edildi. Ordular kuruldu. Toprağı işleyen suçsuz, günahsız çiftçilerden vergi toplanmaya başlandı. Güvenlik sebebiyle kadınlar artık kapalı kapıların ardına saklanmaya başladı. Hatta barbar kavimlerin kanunsuzca güzel kadınları kaçırmasından dolayı artık kadınlar simsiyah çarşaflara bürünmeye başlamıştı. Ve bu anlattıklarım dinlerin yeryüzüne inmelerinden önce yaşanmıştı. Erkek egemen toplumlarda, kadınların erdemleri hiçe sayılmaya başlanmış, erkeklerin erdem saydığı savaş, kas kuvveti, rekabet, hırs, para ve mal varlığı edinme özellikleri önemsenmeye başlanmıştı. Şimdi ise artık yeniden dişi enerjinin aktive olma zamanı başladı. Enerji döngüsünü tamamladı. Çember kapandı. Ama artık eski devirlerdeki gibi anaerkil bir düzende yaşayacağımızı sanmıyorum. Onun yerine belki de ne kadının ne de erkeğin birbirine üstünlüğü olmayan bir düzen kurulacak. Çünkü aslında ne erkek kadınsız ne de kadın erkeksiz yapamaz. Eğer cennete çıkmak istiyorsak, bunu tek başımıza yapamayacağımızı anlamalıyız.

Yunanistan







  Dedem,yani babamın babası Parga'lı  olduğu için Yunanistan'ı çok seviyorum,Parga'yı Muhteşem Yüzyıl dizisinden önce kimse bilmiyordu ama  artık  kime dedem Parga'lı desem,,hmm..neresi  orası diye  soran olmuyor.
  2004 yılında Yunanistan'a ilk kez gittiğimde Kavala-Selanik ve Parga'yı gezmiştim,dedemin doğduğu toprakları,,köklerimi görmek beni çok mutlu etmişti...
  Nisan ayında annemle  ve babamla yurt dışına gitmek istedik planımızda  Avrupa yoktu,çünkü ben bir süre Almanya'da yaşadım ve  Avrupa ülkelerini  gezmiştim,Fas-Tunus-Mısır  hayalim vardı ama,,oradaki karışıklıktan dolayı vazgeçtik,ya da  şimdilik erteledik diyelim..
  Sonra  nereye  gidelim,nereye gidelim diye  düşünürken Cruise ile Yunanistan'a  gitmeye  karar verdik,hem havaalanı,uçak bavul,ağırlık  derdiyle  uğraşmayacak,hem de bu yüzen otelde rahatça Yunan adalarını gezebilecektik..Babam kendini iyi hissetmeyince biz iki kişilik bilet alıp annemle  çıktık yola...
  Patmos,Mykonos,Santorini,Criti (yani Girit) ve son olarak da Atina'ya  gittik..Daha önceden gidilecek yerleri araştırdığım için turlara  katılmadık,herkes İngilizce  bildiği için alışverişte de  sorun yaşamadık,halk son derece nazik ve yardımsever,tarihi yerler bir Ege'li için çok farklı değil,çünkü Roma  etkisi burada da var fakat Santorini 'ye bayıldım gerçekten gidilip görülesi bir yer...ayrıca Cruise ile giderseniz,bavulu o otelden bu otele taşımak yerine,geminin  rahatlığında Yunan adalarını gezebilirsiniz.Gemi personeli de muhteşem,memnun kalacağınıza  inanıyorum..

Frida Kahlo

  Resim merakımdan mı,psikoloji merakımdan mı, ya da  ikisinin karışımı bir meraktan mı bilmiyorum ama,,Frida Kahlo'nun resimleri ve  hayatı beni her zaman derinden etkilemiştir, Bir ansiklopedide  gördüğüm ve beni uzun uzun düşündüren tablosu ''Roots'' ile tanıştığımda 10 yaşındaydım.Sonradan hayat hikayesi,cinsel kimliği,psikolojik sorunları,hayal dünyası ve onunla  ilgili herşey beni her zaman  etkiledi.
  Ayrıca numerolojik olarak da bir bağımız  var 13 Temmuz onun  ölüm yıldönümü, benimse eşimle  tanıştığım gün..
Ölüm bir çok felsefeye göre(özellikle Hint ve Doğu  felsefelerinde) yenilik ve  yeni bir yaşamı temsil eder,Tarot kartlarında  çıkan ölüm kartı da  yeni bir başlangıç demektir..O ve ben ''13 Temmuz'da yeni bir  yaşama  başladık..yani güneş yengeç burcundayken...
Onun anısına ,onun kılığına  girdim!

kedikoslarım

Beni tanıyanlar  bilirler,kedi köpek hastasıyımdır,,kendime  ait bir köpeğim ve  bir kedi var  zaten,ayrıca  eşimin işyerinde de köpeğimiz  ve  kedilerimiz  var,fakat hasta,yavru ve yardıma ihtiyacı olan kedi  görünce dayanamıyorum.Şu an evde  3 tane  yavru kedi var,kısa aralıklarla  sokaktan buldum,herbiri ayrı bir tuhaf çıktı  bu kedikosların,biri siyah beyaz bir dişi,çok cabbar,mama  kabına  ilk o saldırıyor,hiçkimse  gelmesin diye  tuhaf  tuhaf sesler çıkarıyor,diğer  kedileri püskürtüyor,ayrıca  ayak  fetişisti,ayak bulunca  sürtünüyor,yatak odasında  o varken uyumak ne  mümkün,Çin işkencesi gibi.Diğer iki  yavru erkek,biri  çok  hastalıklıydı  yemek  bile  yemiyordu,lakabı ''Dalaklı''çok da gelişmedi zaten,o geldikten  2 hafta  sonra diğer erkek yavru geldi,işte evin içindeki çarpık ilişkiler zinciri o gün başladı..benim Dalaklı'yı bi köşede  kıstırıp cakkıdı cukkudu  memesini emiyor,ne  zaman duysam cuk cuk bir ses,bir süre sonra  o şekilde uyuyorlar..Diğer  kedilerim de  umursamıyor bu olayı nedense..
Bana  dokunmasın,benim memeyi emmesin de  ne olursa olsun  diye  düşündüklerinden  şüpheleniyorum...

sahra

Bir  zamanlar Sahra  diye  bir yerli dizi  vardı,Arzum  Onan ve Serhat Tutumluer başroldeydi,geçen gün aklıma  geldi,güzel bir diziydi  çünkü,,araştırdım,bölümlerini  indirmek istedim,fakat  bulamadım ,sadece Youtube'da  darmadağın bir halde  bazı  bölümleri buldum..Yine de güzeldi.Bir ara da Asmalı Konak dizisinin bazı bölümlerini izliyordum,,tabii  tekrar  tekrar  izlememin amacı,çok başarılı yapımlar  olmaları  değil,,bana  o diziyi izlediğim zamanları, o zamnaki  ruh halimi  ve  duygularımı hatırlatmasıydı...

14 Eylül 2011 Çarşamba

rüya

Bugün sabaha  karşı yattım,çünkü tam bir gerilim ve korku filmi müptelasıyım,uykum vardı üstelik,ama  kanalları gezerken TNT'de Machinist  diye bir film  vardı,aslında daha  önce de  izlemiştim ama,şizofrenik  filmleri bir kaç kez  izleyebiliyorum,tabii  o kadar  geç  yatınca öğlen 2'de  hala  uyuyordum,,uykumun arasında Seda  Sayan bişarkı  söylüyordu,sabah  programında,ama  ben bu şarkıyı daha  önce hiç  duymamıştım,,aslında  hiçbir  şarkısını bilmem  Seda  Sayan'ın  ama,,bu  daha önce duymadığım bir  şarkıydı.Şarkının arasında İspanyolca sözler de geçiyordu,çok güzel bir şarkıydı,,kaydetmem gerekiyordu  aslında çünkü uyanınca unuttum...
Bundan sonra  yanıbaşımda ses  kayıt  cihazıyla uyumam gerekliymiş  demek ki..bundan bunu anlıyorum..Müzik işlerine  bakan ilham  perisi  kırk yılda bir  ziyaretime  geldi,,o da uykuda...   :)